Sadece Diyet Yeterli Değil

Belki istediğinizden fazla kilolarınız var ve sabah kalktığınızda aynada gördüğünüz görüntü sizi mutsuz ediyor. Fazla kilosu olan kişilerin sorunun çözümü için aldığı ilk önlem sanıyorum “diyet” denilen gıda alınımı düzenlemesine başvurmak.

Çoğumuz vücut ağırlığı veya vücudumuzun dış görünüşüne bakarak hoşnut kalmadığımızda ilk olarak yediklerimizi suçlarız. Örneğin “bu kadar hamurişi yememeliydim” veya “kırmızı etten uzak durmalıydım” gibi sözleri bu kişilerden çok sıklıkla duyarız. Hatta ileri gidip her yediği gıdanın fazla kilolara neden olduğunu iddia eden kişileri de görürüz. Bu durumda suçlu belli olduğuna göre çözüm de basit; gıda alımını düzenlemek daha doğrusu bir diyet uygulamak.

Diyet denilen uygulamayı toplumda kabul edilen biçimini düşünerek şöyle tanımlayabiliriz; diyet, genel olarak kişilerin kilo verme amaçlı olarak daha önceden yürüttükleri beslenme alışkanlıklarını değiştirmeleri. Dünyada şimdiye kadar uygulanmış neredeyse sayısız diyet bulabilirsiniz. Bunların tamamında temel nokta günlük olarak alınan kalorinin azaltılması ve bazı gıda türlerinin alımının kısıtlanması. Bunu sağlamak için bazı diyetler sebzelere ağırlık verir, bazıları sıvı gıdalar üzerinde durur. Bazı diyetlerde ise vücut için gerekli olan yağlar kuruyemişlerle sağlanır. Bunların yanında arada sırada kaçamaklara izin veren örneğin ızgara et öneren diyetler de var.

Fazla kiloları vermek ne yazık ki birkaç ay az yemek yiyerek olmuyor, bu kesin. Bu biçimde kilo vermeye çalışmanın hepimize ilk anda kolay göründüğünü anlamak zor değil. Çok eskiden beri bilim çevrelerinde ve toplumda kabul edilen görüş fazla kilo olmasının nedeni insanların çok kalorili gıdalar tüketmeleriydi. Bu düşünceye göre bu kişiler kendilerini tutamıyor, fazla yemek yiyorlar vücutları ise alınan bu fazla kalorileri yağ dokusuna çeviriyordu. Bu anlayışa göre vücut basit bir makine gibi çalışıyordu, günlük tüketilen enerjiden fazla enerji gelirse bunu yağ dokusu olarak depoluyordu. Yine bu görüşe göre, bir kişi günlük gereksinimden az kalori alırsa bu kez vücuttaki yağ depoları eksik olan enerjiyi sağlamak için devreye giriyordu.

Bir Örnek, Atkins Diyeti

Diyetlerin tarihte en önemlisi ve popüler olanı sanıyorum Atkins Diyeti olmalı. Bu diyet 1972 yılında A.B.D.’de kalp hastalıkları uzmanı Dr Robert Atkins tarafından yaratılmış, düşük karbohidrat, yüksek protein ve çok düşük olmayan kalori alınımı sağlamaktaydı. Aslında bu diyet diğer doktorlar tarafından çok eskilerden beri önerilen düşük yağ ve yüksek karbohidrat içeren düşük kalorili standart diyetlerden farklıydı. Anlaşıldığı kadarıyla bulduğu diyeti Dr. Atkins önce kendinde denemiş ve başarılı olmuştu. Dr. Atkins’e göre bu diyetin ardındaki prensip basitti, karbohidratlar azaltılınca vücut kalori elde etmek için yağları yakıyor ve böylece zayıflama oluyordu.

Atkins diyeti ayrıntılarını burada anlatmayacağım dört ayrı dönemden oluşuyordu ve bu dönemlerde alınan gıdalar az veya çok değiştirilerek düzenli bir zayıflama sağlanmaya çalışılıyordu. Bu diyet sonrasında vücutta gerçekten bir enerji azlığı ve bunun sonucunda da ketonlar oluşuyor, kaçınılmaz olarak belli bir miktar kilo kaybı görülüyordu. Dr. Atkins, bu diyet hakkında kitaplar yazdı ve bir klinik kurdu. Bu diyeti izleyenlerde ilk dönemlerde kanda ketonların artması sonucunda nefesin kötü kokması, halsizlik, baş dönmesi, uykusuzluk ve iştahsızlık oluşur. Uzun dönemde fazla yağ alınımı nedeniyle kalp hastalıkları riski, dengesiz beslenme nedeniyle beslenme bozukluğu, ve kemik erimesi gibi sorunlar oluşabilir.

Bu kadar çok hatta bazıları canınıza mal olan yan etkileri olan bir diyeti yapmak hatta yaşam boyu sürdürmek hiç mantıklı değil. Peki diyeti ilk olarak kendisinde uyguladığı söylenen Dr. Atkins’in sağlık durumu nasıldı? Bu konudaki şehir efsanelerinden biri Dr. Atkins’in kendi diyetinin yarattığı sorunlar yüzünden öldüğü söylentisidir. Bu konudaki kesin kanıtlar böyle söylemiyor, Dr. Atkins karlı bir kış gününde evinin önünde merdivende kayarak düşmüş, kafasına bir darbe almış ve hastanede tedavisi devam ederken kalp hastalığı nedeniyle ölmüştü. Fakat bilinen bir başka gerçek ise Dr. Atkins’in yaşamının son günlerinde vücut ağırlığının yaklaşık 100 kilo olmasıydı.

Diyet Yaparsanız Vücudunuzda Neler Olur?

Her zaman önerildiği gibi kilo verme için size az kalori veren bir diyete başlarsanız ilk olarak kan şekeriniz ve vücudunuzdaki sıvı miktarı düşdüğünden kendinizi halsiz hissetmeye başlarsınız. Vücudunuz her zaman, evde veya işyerinde çalışıyorsanız hatta uyuyorsanız bile enerjiye gereksinim duyacaktır. Kalbiniz, bağırsaklarınız ve beyniniz siz uykudaysanız bile çalışmaya devam eder. İnsan vücudunda en fazla anerji tüketen organ kaslar veya kalbiniz değil beyindir. Bu nedenle vücudunuz hergün yaklaşık olarak 1500-2000 kaloriye gereksinim duyar. Bunu gıdalarınız ile almazsanız vücut bazı işlevlerden tasarruf etmeye başlar örneğin kaslarınızda aşırı güçsüzlük yaşarsınız.

Düşük kalorili diyete uzun süre devam ederseniz vücudunuz kalori elde etmek için önce enerji depolarını tüketir sonra dokularınızdaki molekülleri enerjiye çevirmeye başlar. Bu mekanizma yüzünden örneğin kas kitleniz azalmaya başlar. Halbuki kas kitleniz basit bir hareket yapsanız da enerji tüketen bir yapıdır. Siz vücudunuza giren fazla kalorilerin yok olmasını istiyordunuz değil mi? Zayıf bir kas kitleniz varsa vücudunuz fazla kalorileri yakamaz. Düşük kalorili diyetin devamında vitamin ve mineral eksiklikleri, kansızlık, tansiyon düşüklüğü, kalpte güçsüzlük gibi birçok tehlikeli durum oluşabilir. Hatta bu durum ilerleyerek psikolojik bir rahatsızlığa yani anoreksiya nervosa (az yeme hastalığı) durumuna dönüşebilir. Kısacası sürekli diyet yapmanın sonu ölüm bile olabilir.

Diğer yandan az kalorili diyet yapan kişiler çoğu zaman dayanamayıp diyeti bırakırlar. Diyet yaparken kan şekeriniz düşerse canınız tatlı gıdalar ister ve dayanamayıp yersiniz. Böylece bu şanssız kişiler hayatlarının bir kısmını diyet yaparak, diğer kısmını utanç içinde dengesiz beslenerek geçirirler. Zaten şimdiye kadar “ne kadar diyet yapsam da kilo veremiyorum” sözünü çok duyduk, değil mi? Bu durumdaki bir kişide, bir başka yeme hastalığı olan bulimiya nervosa adlı sinsi ilerleyen sorun başlayabilir. Bu kısır döngüden kurtulmak için ilk yapmanız gereken düşük kalorili diyetleri bırakmak.

Beslenmenizi Düzenlerken Kolaya Kaçmayın

Zaman içinde tıbbi bilgilerin artmasıyla insan vücudunun basit bir makineden daha karmaşık biçimde tepki verdiği ortaya çıktı. Evet toplumda hiç fazla kilosu olmayan kişiler var ve bunun genetik kökeni olduğu kesin ama kesin nedenini hala bilmiyoruz. Fakat bunun yanında fazla kilo almanın en sık görülen biçiminin, kişilerin yaşının 35’i geçmesiyle kas kitlesinin azalması olduğunu öğrendik. Kas kitlesi her on yılda %10 kadar azalıyor ve bu kişilerin vücutlarındaki kalori gereksinimi azalıyor. Bunun yanında alınan kaloriler de bazen fazla dikkat çekmeyecek biçimde, azalan kas dokusunun yerine, yağ dokusuna dönüşüyor. Çoğu zaman bu kişilerin boylarına göre kilosu değişmiyor ve fazla yağ dokularının yarattığı kalp ve damar hastalıkları, yüksek tansiyon veya şeker hastalığı konusunda erken tanı zorlaşıyor.

Bu açıklamaya çalıştığım nedenlerden dolayı yaş ilerledikçe ortaya çıkan fazla kiloları yediklerimizi azaltmak yerine vücudun kalori harcamasını artırarak dengeyi lehimize çevirebiliriz. Bunu da ancak vücudumuzu daha aktif hale getirerek başarabiliriz. Evet doğrusu zayıflama için size birçok diyetisyen tarafından önerilen yöntemi, dengeli ve sağlıklı beslenme yanında spor yapmayı öneriyorum. Spor yapmak sizi diyet yapmaktan kurtarır, vücudunuzda salgılanan hormonlar ve başka kimyasal maddelerden dolayı kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlar. Bunun yanında kalp, akciğer veya kemik hastalıklarından büyük oranda korunmuş olursunuz.Son

You may also like...